Süleyman
Dayı (KÖR) rahmetli de ilginç şeyler anlatırdı. Keloğlan'la ilgili, Şıpla'yla
ilgili falan. Keloğlan mesela 3 haklık buğday çuvalını (Yaklaşık 100 kg)
dişiyle ambarın gözünden çıkarırmış.
Süleyman
Dayı'nın ağzından :
Babam
cins bir cirit atı aldı, atta ne at ama. Biz de daha yeni delikanlıyız; ata,
cirite hevesimiz var. Başka bir köyde düğün varmış cirit oynanacak. Biz ata
binecek çağda değiliz. Cirite de katılalım istiyoruz.
Babam
Şıpla'ya rica etti "Bizim ata sen bin" diye. "Tamam" dedi,
gittik o köye. Ciritten önce atı yormayalım diye üzerine bile binmiyoruz ki
başka, başka atlara binerek gittik. Cirit alanına vardık. Diğer köylerden de
ciritçiler gelmişler belki 40-50 tane at var. Gelen giden bizim ata maşallah
çekiyor.
Cirit
başlamadan "Dayının atın kuyruğunu bağla" dedi.
Bağladık,
atın sağına-soluna-arkasına-önüne geçip bakıyor "Cıık-cıık uzun
oldu". Hadi yeniden bağla. "Cııık kısa oldu". Gözlerinin birini
kapatıp bakıyor. Nişan alır gibi parmağını ileriye uzatıp, kendi kendine bir
hesap yapar gibi mırıldanıyor, yere çömelip bakıyor. Iııh olmadı. Uzun oldu,
kısa oldu derken cirit başladı.
Dayı
cirit başladı".
"Başlasın
yeğen; atın kuyruğunu iyi bağlamazsan olmaz".
Biz
bağla çöz-bağla çöz, atın kuyruğunun ayarını veremeden cirit bitti.
"Dayı
cirite katılamadan cirit bitti, biz bir atın kuyruğunu bağlayamadık"
dedik.
"Geç
geldik yeğenim, daha önceden gelip hazırlıklarımızı yapmamız lazımdı"
dedi. Hazırlık dediği de atın kuyruğu!.. Atı yarıştıramadan döndük geldik,
hevesimiz kursağımızda kaldı.
O
atı bir kere olsun cirite sokamadan sattık gitti.
Suat ZOBU