.

AD BANNER

“PEKİ ANAM, PEKİ BACIM.”


Gobeller siz bilmezsiniz de..

Bu anlatacaklarımı ben de bilmiyorum işin açığı.. Rahmetli Abdurrahman Amcamın, Rahmetli Mehmet Amcamın anlatımından alıyorum buraya. 

Eskiden dağa oduna, ağaç kesmeye giderlermiş. Bizim çocukluğumuzda yoktu bu. Dorukseki’nin daha yukarılarına, Çerkeş’in, Akpınar'ın hizalarına kadar giderlermiş. Kağnıyla ne getirebilirlerse işte.

Dedem rahmetli iki kağnıyla gitmiş. Yanında daha tıfıl çocuk olan Abdurrahman Amcam var. Yol arkadaşı olarak da Coruk’la gubaşmışlar.

Sabah tanyeri ağarırken çıkıyorlar, öğleden sonra ancak varıyorlar. Kağnı bile olsa belli bir yerden öteye gitmiyor. Yol yok, iz yok ormanda. Kağnının ulaşabildiği yere kadar kestiklerini taşıyacaklar, gece de orada kalarak bir iki günde yükü hazırlayacaklar, gene erkenden yola çıkacaklar ki akşama köye kavuşabilsinler. Çünkü dolu yükle köye dönmek daha da zor.

Dere-tepe, taş-kaya başlıyorlar kesmeye. Dedem kesiyor, Abdurrahman Amcam elinden geldiğince yardım ediyor. Coruk biraz aralıklı çalışıyor. Orman dediğin dere tepe. Düz bir yer değil ki verep mi verep. Derken Dedem Rahmetli dengesini kaybedip düşüyor. Kafasını bir taşa çarpıyor. Elini atıyor al kan. “Abd’aman, yetiş Abd’aman” diyor feryat figan (Dedem Abd’aman derdi). Amcam koşuyor çaresiz..

- Oğlum bak bakalım kafama ‘Kırık mı, yarık mı, delik mi..?’

Ne desin Amcam, aklı başından gidiyor, ufacık çocuk.

- Delik, diyor.

Dedem başlıyor ağıda, “Eyvah ocağım söndü, eyvah çocuklarım yetim kaldı, eyvahlar olsun bittim beeennn…Beş tane yetimim aralarda kalacaaakkk!!"

- Çabuk Coruğu çağır gelsin, beni evime yetiştirin evimde öleyim bari, çabuukkk..!!

Amcam koşup çağırıyor Coruğu. Coruk bakıyor yaraya biraz kanamış. Kanı siliyor, “Lan Osman bunda bi şey yok, sadece azıcık yüzülmüş” diyor. Kafayı sarıyorlar mendille.

Başlıyor Dedem duaya “Şükürler olsun Yarabbim beni çocuklarıma bağışladın, şükürler olsun Allah'ım ölümden döndürdün, Yarabbi şükürler olsunnn..!”

Dedemin keyfi kaçıyor bir kere.

Yarım yamalak yükü tamamlıyorlar, düşüyorlar yola.

Dorukseki’nin oralarda daha önceden kağnıların geçerek kestirme yol haline getirdiği bir tarlaya giriyorlar ki nereden çıktığını anlamadıkları bir kadın peyda oluyor. Cadı mı cadı, cazgır mı cazgır.. Düşman başına..

Dikiliyor kağnıların önüne. “Ağzına sıçtığımın köpekleri burası yol muuu? Buradan geçe geçe tarlamı yol yaptınızzz. Ekinimi saçgımı mahvettinizzz..!”. “Dönün geri, diyor, dönün ya değilse ağzınıza sıçarım, dönün yoldan gidinnn”

- Peki anam, peki bacım, diyor Dedem. Dönüp yoldan geçiyorlar biraz dolambaçlı da olsa.

“Peki anam, peki bacım, peki anam, peki bacım.” Dilinde tekerleme köye geliyorlar. Yeter Ebem rahmetli karşılıyor başı sarılı, perperişan Dedemi. “N'oldu herif, ne bu halin, hele bi sakin ol” diyor.

“Peki anam, peki bacım.” diyor da başka bir şey demiyor.

“Peki anam, peki bacım.” 

Mekanları cennet olsun.. 

 

Suat Zobu

.

SÖZLÜK: 

Tıfıl: Küçük

Gubaşmak: İşbirliği yapmak, beraber hareket etmek

Verep: Yokuş, eğimli arazi

Cazgır: Çok konuşan, susmayan

Saçgı: Ekilmiş ürün, ekenek


.