.

AD BANNER

Çekiyor Ekmeği Tuzu Bayat'ın

-

Her yanı yemyeşil temiz havası

Başka olur kışı yazı Bayat’ın

Ardında ormanı enfes doğası

Ovaya dönüktür yüzü Bayat’ın

-

Kayabaşı bağlık yeri de başka

Oraları gören geliyor aşka

Yeni Mahalle’ye gitseydik keşke

Özlem olur yakar közü Bayat’ın

-

Köpüklü’den geçer Barak’ın yolu

Eskialibey’in İshaklı solu

Kula’da birleşir Delice kolu

Oradan başlıyor gizi Bayat’ın

-

Lapa altı parça büyük Yoncalı

Orman kenarında oturur Falı

Gün gün azalıyor neler yapmalı

Kesildi nüfusça hızı Bayat’ın

-

Beş vakit Allah’a açılır eller

Kubbedin Köyü’nde söyleşir diller

Aşağı Yukarı Emirhalil’ler

Meşhurdur tavuğu kazı Bayat’ın

-

Bağ bahçe işiyle uğraşırlar hep

Halkı Ahmet Mehmet birkaç da Recep

Evci ile aynı Evci Müstecep

Yoktur aykırısı yozu Bayat’ın

-

Kuruçay’ın çayı kuru mu kuru

Çamlıgüney suyu duru mu duru

Bağ bahçedir Çukuröz’ün çukuru

Yaman olur karı buzu Bayat’ın

-

Demirci’den öte aşınca kaşı

Kalınpelit Köyü tepenin başı

Yeşildir Yenişıh toprağı taşı

Parkında çay içmek haz’ı Bayat’ın

-

Ayvalıca Köyü davul zurnacı

Yeşilçat Köyü’nde anayla bacı

Tevekli İleği başların tacı

Özlenir toprağı tozu Bayat’ın

-

Emirşah kışına dayanmaz demir

Orman olduğundan uzuyor ömür

Karakaya’da da çıkıyor kömür

Doğası madeni kozu Bayat’ın

-

Satıyüzü yakın gitsen de yayan

Ovanın başında kurulu Bayan

Dere Mahallesi Yatukçu ayan

Tepebayat iki gözü Bayat’ın

-

Asma’nın ardında durur Beydili

Çerkeş orman içi Bayat’ın gülü

Bayat Çayı vadisinde Cevizli

Bağ bahçe doludur özü Bayat’ın

-

Asma Tepesi’nde ağnanır duman

Yazıda yabanda kalmayın aman

Sılanın hasreti çökünce yaman

Çoğalır gönülde az’ı Bayat’ın

-

Sağpazar Toyhane ırmak bucağı

Akseki Kunduzlu ana kucağı

Pancarlık Köyü’nün tüter ocağı

Saray Emirhalil düzü Bayat’ın

-

Derekutuğun’la Tepekutuğun

Bayat toprağında duygular yoğun

Gezin ananızdan yeniden doğun

Güzellik dokunmuş bezi Bayat’ın

-

Ahacık’tan indi Yeniköy düze

Belören uzaktan görünür göze

Çayköy Hacıbayram yakındır bize

Sözü geçer bazı bazı Bayat’ın

-

Zamanlar yarına uzanır dünden

Geçmiş farklı idi elbet bugünden

Benim anam Dorukseki köyünden

Anamın anası kızı Bayat’ın

-

Cuma günü Pazar olur Bayat’ta

Gözünüz gönlünüz kalır Bayat’ta

İnsan insanlığı bulur Bayat’ta

Çekiyor ekmeği tuzu Bayat’ın

-

Suat Zobu

 

-


LANETLE KINIYORUM


            

İnsan yaptığı işi sevmeli.

İşini yaptı mı layıkıyla yapmalı.

Bizim köyümüzden çok öğretmen geldi geçti. Çoğunun adı sanı unutuldu gitti.

Ama bir öğretmenimiz var ki yaptıkları gurur verici. Daha önce görev yaptığı yerlerde hep aktif olmuş, bizim köyümüzde de çok aktif..!

Bir şey var ki..!

İşin açığı ben de duymamıştım. Tesadüfen internetten öğrendim.

Bu öğretmenimiz bir projeye katılmış. Türkiye’deki 9 ilden 10 ilkokulun katılımıyla İstiklal Marşı’mızın okunması. 10 kıtalık İstiklal Marşımızın her kıtasını bir okul okuyor. Çorum’dan ise Yerliköy İlkokulu katılmış. Koskoca Türkiye’deki binlerce okuldan 10 tanesinin içine girip böyle bir projeye katılabilmek kolay kolay mümkün olur mu? Kura çekilse kazanamazsın.

İnsanın içi kabarıyor. Nasıl bir mutluluk, nasıl bir gurur.

Lütfen şu linkten izleyin:

https://www.youtube.com/watch?v=bNWuoSY7bZo

(1.38-2.04 arası)

 Çorum'un Fenomen Öğretmeni

Bitmedi.


               Hacettepe Üniversitesinden öğrenciler, öğretim görevlileri falan geliyor heyet köyümüze halinde. Köyümüzde misafir edilip etkinlikler düzenleniyor. Köyümüzün tanıtımı yapılıyor. Çocuklarımız mutlu.

Aydın'ın bilmem ne ilkokulundan "Kardeşim de tatsın" kampanyasıyla incir, zeytin falan bulunan paket geliyor. Önemli olan kolinin içi değil, yapılan iş. Bunda da kesinlikle öğretmenimizin parmağı vardır.

Bitmedi;

Öğretmenimiz sürekli öğrencileriyle iç içe sosyal faaliyetlerde bulunuyor. Okulun bahçesinde küçücük bir alanda “Botanik Bahçesi” oluşturup "nasıl sebze yetiştirilir" uygulamalı olarak gösteriyor öğrencilerine. Ben bütün bunları öğrenince pek çok fotoğrafı öğretmenimizin sayfasından izinsiz alıp sizlere ulaştırdım.

Bitmedi, bitmedi.. Bir bakıyorsunuz çevre etkinliği kapsamında çöpleri topluyor öğrencileriyle. Bunlarda ne mi var..? Açın bakın internetten. Türkiye’de kaç okulun adı var Yerliköy İlkokulu ile birlikte yazılan. İnternette var köyümüz, basında var. Çok büyük ihtimalle televizyonlarda da yayınlanmıştır.

Öylesine alçak gönüllü ki bu öğretmen övünerek bütün bunları kimseye duyurmuş değil.

Kim bu öğretmenimiz..?

Caner Sarıoğlu.

Caner öğretmenimiz hep çocuklarımızla alakadar. Hep görevinin başında.

Topu topu 10 çocuk kalmış okulumuzda. 

Tam sınır.

9'a düşse okul kapanacak. Bıçak sırtı.

Öğretmenimiz kalan bu 10 çocukla okulumuzun bahçesine 35 tane ağaç fidesi dikiyor.

Ağacın kötüsü mü olur?

O küçücük çocuklarımız öğretmenleriyle birlikte çalışarak, öpülesi elleriyle çukur açıyor, fideleri dikiyor, dibine gübre koyuyor, suluyor. Ağaçlar tutuyor, büyümeye başlıyor. Tam 35 tane fidan.

11.05.2021 tarihinde sayfamıza Otluk Kırı’nda oluşan Bolu görünümlü muhteşem ormanımızın fotoğraflarını koyunca çok kişi beğendi. Mutlu olduk beraber. Güzel yorumlar yapıldı. Yıllarca kıraç kalmış köyümüzdeki o güzelliği gören herkes eminim ki çok sevindi.

Ama bir yorum geldi ki beni mahvetti.

O ormanımızdan daha güzel gönüllü öğretmenimiz Caner Sarıoğlu

“Okulun bahçesine çocuklarla tek tek kazıp diktiğimiz, suladığımız 35 fidanımızı nasıl söküp attıklarını da paylaşın lütfen.” yazmıştı.

Belli ki üzülmüş. Nasıl üzülmesin. İnsan kahrolur elbet. Ha öğrencileri katledilmiş, ha diktiği ağaçlar..

Zaman belirtmemiş ama belli ki olmuş. Yerliköy’de olmuş..

İçim bir tuhaf oldu. Kolum kanadım kökten kırıldı.

ALLAH KAHRETSİN. KİM YAPABİLİR BUNU. 35 TANE FİDANI KİM YERİNDEN SÖKÜP ATABİLİR??? HA 35 TANE İNSANI ÖLDÜRMÜŞSÜN HA 35 TANE FİDANI SÖKÜP ATMIŞSIN.

Ağaçlar büyüyüp yetişince ne olacaktı?

Caner öğretmen okulun bahçesine diktiği ağaçlarda meyve yetiştirip satacak, parasını mı yiyecekti..?

Köyümüzden tayini çıkıp giderken ağaçları sırtına sarıp da götürecek miydi..?

O ağaçlar bizim köyümüze dikilmedi mi..? 

Köyümüz yurdumuzun bir parçası değil mi..? 

Ağaç dikmeyi sevgili Peygamberimiz bile teşvik etmemiş mi..?

BE HEY VİCDANSIZ NE İSTEDİN 35 TANE AĞAÇTAN..? ONLARI KÖKÜNDEN SÖKÜP ATARKEN HİÇ Mİ VİCDANIN SIZLAMADI..?

CANER ÖĞRETMENİM KÖYÜMÜZ YERLİKÖY ADINA, YURDUMUZ ADINA, İNSANLIK ADINA ÖZÜR DİLİYORUM..

 

“Yaş kesen baş keser” der atasözü

Otuz beş fidanı söküp atmışlar

Kanı bozuk varmış bozukmuş özü

Vicdanı ahlakı pula satmışlar

-

Caner Hocam dikmiş alın teriyle

Çocuklar çalışmış cılız feriyle

Sulamışlar her gün öteberiyle

Ortalığı birbirine katmışlar

-

Okulun bahçesi ayrı bir yer mi

İnsan olan insan böyle eder mi

Kini varsa ağaçlara güder mi

Tuzak kurup pusuya mı yatmışlar

-

Kimse onaylamaz böyle zulümü

İnsana eşdeğer ağaç ölümü

Çöp olmuş otuz beş fidanın tümü

Vallah billah günahlara batmışlar

-

Bilmem kimdir nedir nasıl insandır

Utanırsa tükürerek utandır

Yandır Yüce Rabbim narında yandır

Halt etmişler necasetten tatmışlar

-

Kim yapmışsa insanlıktan utandım

Duydum köylülerim yapamaz sandım

Sonrasında yavaş yavaş inandım

Birileri yanlış yolu tutmuşlar

 

LANETLE KINIYORUM

 

Suat Zobu

.


Kara Mehmet ve Kayserili


Kara Mehmet vardı. 

Komşumuz, akrabamızdı.

İsmi Mehmet Zobuoğlu. 

Kimseye bir kötülüğü dokunmazdı.

Misafiri sever evi dolar taşardı. 

İlginç biri, değişik bir adamdı. Avcılığı vardı onun. "Uçan kuşu gözünden vurur" tabiri tam da ona göreydi. 

Mehmet Ali Aktaş (Bey) ve Hacıbayram'lı biriyle iyi ahbaplardı. Şef de sürekli onun yanında olurdu. İki tane tazısı vardı. Tazıları besleyiş tarzı da garibimize giderdi. O zamanların yokluğunda tazıları lokumla, pişmiş tavuk etiyle falan beslerdi. 

"Çiğ et yerlerse av etini ve köydeki tavukları falan yemeye kalkarlar" derdi rahmetli. 

Tazıları da yanına alarak birkaç arkadaşıyla ava çıkar, günlerce kırda kalır, av avlardı. Bazen ördek, bazen yaban kazı, bazen karabatak, tavşan falan olurdu avları. O zamanlar yasak yoktu. Bazen de tilki vurur derisini satardı. Bizim o bölgede ortalık tilki kıtlığına kesti. Tabiatın dengesi bozuldu resmen. Tilki olmayınca tarla fareleri çoğaldı. Tarlaları fareler bastı.

Av esnasında gecesi gündüzü yoktu. 

“Pek çok defa Asma Tepesi’ndeyken sabah ezanı okunduğunu hatırlarım” diye anlatırdı. 

Toyhane’nin oradaki gölde, Suylan Ortaca’daki sazlıklarda, Çukurköy ’ün bataklıklarında vurduğu avın oralara düşmesi nedeniyle kışın beline kadar buzlu suya girdiği çok oldu.

Arasıra defineciliği de vardı.

*

Rahmetli Kara Mehmet’in bir de Kayserili arkadaşı vardı. 

Çerçici. 

Bildiğin katırla gezen çerçicilerin az daha gelişmişi işte. Kayserilinin 50 NC tipi kapalı kasası olan bir kamyoneti vardı. Her sene belli zamanlarda o kamyonetle gelir, harman veresiye halı, kilim, kumaş falan satar, giderdi. Her gelişinde Kara Mehmet’in evinde kalır, zaten misafiri eksik olmayan Kara Mehmet'in evinde etlisi sütlüsü krallar gibi ağırlanırdı. Kara Mehmet’in evini üs olarak kullanır, günü birlik gidip yakın köylerde de satış yapardı. Hiç sektirmeden harman zamanı da gelerek gene üç dört gün kalıp alacaklarını toplar Kayseri'ye dönerdi.

Kara Mehmet’e her seferinde “Sen de Kayseri’ye gel, misafirim ol. Mutlaka beklerim” diye ısrarla tembih ederdi. Ama Kara Mehmet hiç gitmedi.

Sonra Kara Mehmet rahmetli hasta oldu. Kanser, kolon kanseri. En kötü kanser türlerinden biri.

Bir bayram günü, hem hasta ziyareti hem de bayramlaşma için gelenlerden ağabeyim Burhan Zobu, Ahmet Kör, Ahmet’in halasının oğlu Toyhane’li Mehmet falan otururken laf lafı açınca Kayseriliden bahsettiler. "Çok iyi adam" falan. 

Birden Ahmet Kör,

“Hadi yanına gidelim!” dedi. Kayseri nere, bizim köy nere..! Sanki bizim köyün içinde bir evden başka bir eve gidiyor.

Kara Mehmet “Gitmeyin, boş verin” falan dediyse de dinlemediler. 

Ahmet’in oğlu Mustafa o zamanlar daha küçük. Yanlarına onu da alarak Ahmet’in arabasıyla 4 kişi yola düştüler. Nerden baksan şura bura 5 saatlik yol.

Ahmet “Seni ziyarete geliyoruz” diye yoldayken Kayseriliyi aradı. 

“Tamam buyurun gelin” cevabıyla işi sağlama aldılar!

Acıktılar. Karınları kıyılacak hale geldi.

“Sabredelim, Kayserili şimdi çok güzel yemekler hazırlatmıştır. Orada doya doya yeriz” ortak kararıyla yola devam ettiler.

Şen şakrak, güle eğlene, mutlu bir yolculuk oldu.

Kayseri'nin girişinde tekrar aradılar. Verilen yol tarifine göre zar zor da olsa evi buldular.

Ağız ucuyla buyurun buyurun. Pek de sıcak karşılanmadılar.

Kuru kuruya sohbet, muhabbet, hal hatır. Oturdular, oturdular.

Çay geldi. Midelerinin kazınmasına rağmen çayı içtiler.

Az daha oturdular. Meyve geldi. Her tabakta “bir portakal, bir hevüç” (havuç). Ona dokunmadan müsaade istediler. Ev sahipleri hiç “Kalsaydınız” falan demediler. 

Oradan ayrılır ayrılmaz ağabeyim Burhan küfürü basarak,

“Ahmet sür bir kebapçıya” dedi.

Köyden taa Kayseri'ye kebap yemeye gitmiş oldular.

Gece yarısını geçe köye geldiler.

Olayı anlatınca Rahmetli Kara Mehmet “Ben onun ne mal olduğunu biliyordum. Keşke gitmeseydiniz. Size söylemeye çalıştım ama tam diyemedim!” dedi. 

Üzüldü.

Daha sonra bu olay aralarında espri konusu oldu. Birbirlerine zaman zaman iki portakal, bir havuç gönderdiler.

*

Kara Mehmet’in hastalığı topu topu 3-4 ay sürdü. Dağ gibi adamı yedi bitirdi o hastalık. Bir deri, bir kemik derler ya, tam da öyle oldu ve vefat etti. (Yıl 1993-94 falan)

Allah rahmet eylesin.

Mekanı cennet olsun.

 

Suat Zobu

 

.