.

AD BANNER

Kara Mehmet ve Kayserili


Kara Mehmet vardı. 

Komşumuz, akrabamızdı.

İsmi Mehmet Zobuoğlu. 

Kimseye bir kötülüğü dokunmazdı.

Misafiri sever evi dolar taşardı. 

İlginç biri, değişik bir adamdı. Avcılığı vardı onun. "Uçan kuşu gözünden vurur" tabiri tam da ona göreydi. 

Mehmet Ali Aktaş (Bey) ve Hacıbayram'lı biriyle iyi ahbaplardı. Şef de sürekli onun yanında olurdu. İki tane tazısı vardı. Tazıları besleyiş tarzı da garibimize giderdi. O zamanların yokluğunda tazıları lokumla, pişmiş tavuk etiyle falan beslerdi. 

"Çiğ et yerlerse av etini ve köydeki tavukları falan yemeye kalkarlar" derdi rahmetli. 

Tazıları da yanına alarak birkaç arkadaşıyla ava çıkar, günlerce kırda kalır, av avlardı. Bazen ördek, bazen yaban kazı, bazen karabatak, tavşan falan olurdu avları. O zamanlar yasak yoktu. Bazen de tilki vurur derisini satardı. Bizim o bölgede ortalık tilki kıtlığına kesti. Tabiatın dengesi bozuldu resmen. Tilki olmayınca tarla fareleri çoğaldı. Tarlaları fareler bastı.

Av esnasında gecesi gündüzü yoktu. 

“Pek çok defa Asma Tepesi’ndeyken sabah ezanı okunduğunu hatırlarım” diye anlatırdı. 

Toyhane’nin oradaki gölde, Suylan Ortaca’daki sazlıklarda, Çukurköy ’ün bataklıklarında vurduğu avın oralara düşmesi nedeniyle kışın beline kadar buzlu suya girdiği çok oldu.

Arasıra defineciliği de vardı.

*

Rahmetli Kara Mehmet’in bir de Kayserili arkadaşı vardı. 

Çerçici. 

Bildiğin katırla gezen çerçicilerin az daha gelişmişi işte. Kayserilinin 50 NC tipi kapalı kasası olan bir kamyoneti vardı. Her sene belli zamanlarda o kamyonetle gelir, harman veresiye halı, kilim, kumaş falan satar, giderdi. Her gelişinde Kara Mehmet’in evinde kalır, zaten misafiri eksik olmayan Kara Mehmet'in evinde etlisi sütlüsü krallar gibi ağırlanırdı. Kara Mehmet’in evini üs olarak kullanır, günü birlik gidip yakın köylerde de satış yapardı. Hiç sektirmeden harman zamanı da gelerek gene üç dört gün kalıp alacaklarını toplar Kayseri'ye dönerdi.

Kara Mehmet’e her seferinde “Sen de Kayseri’ye gel, misafirim ol. Mutlaka beklerim” diye ısrarla tembih ederdi. Ama Kara Mehmet hiç gitmedi.

Sonra Kara Mehmet rahmetli hasta oldu. Kanser, kolon kanseri. En kötü kanser türlerinden biri.

Bir bayram günü, hem hasta ziyareti hem de bayramlaşma için gelenlerden ağabeyim Burhan Zobu, Ahmet Kör, Ahmet’in halasının oğlu Toyhane’li Mehmet falan otururken laf lafı açınca Kayseriliden bahsettiler. "Çok iyi adam" falan. 

Birden Ahmet Kör,

“Hadi yanına gidelim!” dedi. Kayseri nere, bizim köy nere..! Sanki bizim köyün içinde bir evden başka bir eve gidiyor.

Kara Mehmet “Gitmeyin, boş verin” falan dediyse de dinlemediler. 

Ahmet’in oğlu Mustafa o zamanlar daha küçük. Yanlarına onu da alarak Ahmet’in arabasıyla 4 kişi yola düştüler. Nerden baksan şura bura 5 saatlik yol.

Ahmet “Seni ziyarete geliyoruz” diye yoldayken Kayseriliyi aradı. 

“Tamam buyurun gelin” cevabıyla işi sağlama aldılar!

Acıktılar. Karınları kıyılacak hale geldi.

“Sabredelim, Kayserili şimdi çok güzel yemekler hazırlatmıştır. Orada doya doya yeriz” ortak kararıyla yola devam ettiler.

Şen şakrak, güle eğlene, mutlu bir yolculuk oldu.

Kayseri'nin girişinde tekrar aradılar. Verilen yol tarifine göre zar zor da olsa evi buldular.

Ağız ucuyla buyurun buyurun. Pek de sıcak karşılanmadılar.

Kuru kuruya sohbet, muhabbet, hal hatır. Oturdular, oturdular.

Çay geldi. Midelerinin kazınmasına rağmen çayı içtiler.

Az daha oturdular. Meyve geldi. Her tabakta “bir portakal, bir hevüç” (havuç). Ona dokunmadan müsaade istediler. Ev sahipleri hiç “Kalsaydınız” falan demediler. 

Oradan ayrılır ayrılmaz ağabeyim Burhan küfürü basarak,

“Ahmet sür bir kebapçıya” dedi.

Köyden taa Kayseri'ye kebap yemeye gitmiş oldular.

Gece yarısını geçe köye geldiler.

Olayı anlatınca Rahmetli Kara Mehmet “Ben onun ne mal olduğunu biliyordum. Keşke gitmeseydiniz. Size söylemeye çalıştım ama tam diyemedim!” dedi. 

Üzüldü.

Daha sonra bu olay aralarında espri konusu oldu. Birbirlerine zaman zaman iki portakal, bir havuç gönderdiler.

*

Kara Mehmet’in hastalığı topu topu 3-4 ay sürdü. Dağ gibi adamı yedi bitirdi o hastalık. Bir deri, bir kemik derler ya, tam da öyle oldu ve vefat etti. (Yıl 1993-94 falan)

Allah rahmet eylesin.

Mekanı cennet olsun.

 

Suat Zobu

 

.