Canımdan çok gıymatlı arkadaşım,
Yelliköyden gittiğinden beri hiç haber alamaz olduk. Gayli bizleri unuttun ellağam. İbdilki yazdığım mektuba da cevap vermedin. İnsan iki cızım olsun bir şeyler yazar hayırsız. Ya da çocuklara yazdırır. Ben de habire kerç ediyom ya artık gusura bakma.
Bıldır bu vahıtlarda Şe’re giden birinden duyduydum. Bek irahatimişsiniz. "Suları neyin evin içinde akıyo" dediydi. İyi de evin içinde akan su her tarafı batırmıyo mu? Her taraf vıcık vıcık ıslanıp su olmuyo mu? Ortalık nutubetlenip sası sası gokmuyo mu? Abdesane bile evin içinde dediler. Doğru mu allasen..? İki adım bahçadaki tuvalete gitmeye de mi eriniyonuz. Amaniiinn evin içine edilir mi hiç? Her taraf yiril yiril gohar valla. Gaç gaç, gohudan eve girilmez.
Ekmeği ney de bakkaldan alıyormuşsunuz. Zahmetinden gurtulursunuz emme ona paramı yeter..? Yalan yok benim de canım çekiyo şe'er ekmaani ara sıra. Bazen "bi şe'er ekmaa olsa da yufka ekmaan içine dürüp dürüp yisek" diyom hani. Yanında da buz gibi ayran. Bak nasıl canım çekti!
Siz gittiniz kurtuldunuz. Bizim bura çok zahmetli anam. Ekmek et, asbap yu, bulaşık yıka, mala maşata bak. Bağda bahçada çalış. Çalış babam çalış... Kuyunun başında su bekle.
Talla, tapan.
Hele piriç soyha, hele piriç soyha... Ekmesi bi dert, biçmesi bi dert, yaz gış gendini gebert. Devamlı suyun, balçığın içindesin.
Piriç de neyin nesi dersin şindi. Bizim burda piriç ekmeye başladılar bir de. Neymiş, parası iyiyimiş. Parası batsın.
Bi şirket var, Tosyalı Boynarinin diyorlar. Onlar epeyce para harcadılar. Gocaman gocaman ganallar açtılar Kaynarca'nın alt yanına. Irmağın üstüne gocaman bi bent, bi de köprü yaptılar. Irmağın suyunu çevirdiler bu yana. Devamlı akıyo ganallardan. Böyük ganal, güccük ganal, ayak ganalı diyorlar. Üç tene ganal. Böyük ganal Gaynarcanın altından geçiyor. Öte geçede de Ambarcı'da, Çeltek'te oralarda da aynısını yapmışlar. Tozluburun'a gadar hemi de. Bizden aşşada Çukurköy de bile var.
Gaynarcanın altından Irmağan kıyısına kadar olan kısımda her eve 7,5 dönüm yer dağıttılar. Hani o çalılık, yılgınlık, bataklık yerler vardı ya işte oralar hazine arazisiymiş. Şindi oralar piriçlik oldu. Her haneye düşen 30-40 metre genişlikte, Irmağa kadar uzanan 6-7 yüz metre uzunluğunda ince uzun bir arazi. Araziyi boydan boya 20 metiriye 20 metire gibi göllere bölüyorsun. Aynı maşalama yapar gibi. Kenarlarındaki yükseltilere “kaş” diyorlar. Böyle göllere bölmezsen su ahıp gidiyo. Arazi düz gibi gözükse de düz değilmiş meğer. Suyun göllenmesi, göllenip ısınması gerekirmiş ki piriç bu suda yetişsin.
İşte böyle, boydan boya göl göl yapacaksın. Bir sürü göl. Her gölün alt yanından diğerine akan bi ayağı var. Her gün kontrol edeceksin ki gaşı yıhıpta göldeki su boşalmasın. Pirici ekmeden önce göllere suyu dolduracaksın, Suylan’dan keşenciyi getittirip kömüşlerle keşen yaptıracaksın. Keşen de ne dersen kömüşlerin arkasına tapanı bağlıyorlar, dön babam dön. Suyunan toprağı karıştırıp mırık haline getiriyorlar yani. Bu arada gabuklu çeltik tohomunu tehliz torbalarda ıslatıp 5-6 gün çillendireceksin. Çok durdurursan gızar, az durdurursan çillenmez. Çok çillenirse de bu sefer çilleri gırılır cılk olur. Ayarını iyi bileceksin. Çok alengilli. Ondan sonra göllere ekeceksin balçığın içine. Ekin gibi bi sefer ektin orda bitmiyor ki. Ekine gurban oluyum. Devamlı suyun içinde olacak bu meret. Göl susuz kalmamalı, piricin dibinden su eksik olmamalı. Böyük ganaldan su akacak gölün başından, ayak ganalına gadar piricin dibinden akacak, gölekli duracak hep.İlacı var, gübresi var, hele hele darısı. Amanin bi darı oluyo, bi darı oluyo, pirici hiç şeneltmiyo soyha.
Tek tek darıyı alacaksın. O namussuzu da kökünden sökmezsen 10-15 gün içinde geri eski haline geliyor. Darıyı yolmak da ayrı bi marifet. Suyun içinde kökünü bulacaksın, parmaklarını kökün altından aralarına daldıracaksın, çekip çıkaracaksın köküyle birlikte. Bazıları adamın kolunu koparıyor valla. Yalınayak ağşamaca suyun içindesin. Çıkardığın darıları kaşın üstüne atacaksın. Kaşlara uzaksan ortada toplayıp ara sıra kenara taşıyacaksın. Eğil kalk, eğil kalk adamın beli bıhını kalmıyor. Çocuklarla beraber ölüp geberiyok valla darı yolacağız diye. Çocuklar sıhılıyo anam. Gurt yok, guş yok. Oğlan darının kökünü top gibi yapıp yapıp gıza atıyo ara sıra. Gızın beline, poposuna küütt. Zavallı birden neye uğradığını şaşırıp “Anam öldüm” diye feryat ediyo. Zarıl zarıl ağlıyo bazan. Biz gızıyoz mızıyoz emme ne yapacaksın sıkılıyorlar işte. Birbirine takışmadan duramıyorlar.
İki üç sefer alıyorsun darıyı. Al babam al. O kadar darı nerden geliyosa.
Sona sarı sarı kelleyi çıharıp da aşağıya doğru saldımı da bek gözel oluyo anam piriç soyhada.
Ekimin sonlarına doğru anca geliyor biçim zamanı.
Orakla biçiyoruz. Bazen ırgat tutuyoruz. Dorukseki'den, Çayköy'den, Örenseki'den, Pancallık'tan moturunan alıp geliyo gobeller.
Biçilen piriçleri deste deste yapıp bağlıyorsun, Bu destelerin adına “koçek” diyorlar. Bu köçekleri yüklenip omuzunda taa böyük kanalın başına kadar taşıyorsun. Onun da harmanı oluyor ekin harmanı gibi Gaynarca'da. Yığın yapıyorsun. Yığında durdukça da içten içe kızıyor, küfleniyor, çürümeye yüz tutuyor. Habire aktaracaksın.
Sonra patuz diyorlar bi makine var. Sıran gelince patuza vuruyorsun. Öyle bir günde iki günde de gelmiyor ki sıra. Bekle Allah bekle.
Koçek çekerken de, patuza vururken de bu piricin kılçığı, tozu adamı mahvediyor. Arpanın tozu falan halt etmiş yanında. Havalar da o zamanlar öyle soğuk oluyor ki, çoğu sabah kırağı düşüyor üstüne.
Daha patuza vururken nerden haber alıyorlarsa şirketin adamları hemen damlıyo. Çıkan CEÇ'in her tarafına möhür vuruyorlar. Bi tane “Möhür Ali” diye biri var, gavur mu gavur dürzü. Yangından mal kaçırıyor ellağam. Onun gözünde bizler hırsızız sanki. Çıkanın yarısını alıyorlar şirket hakkı olarak. Möhürü bozarsan cezası varmış. Bütün sene boyunca sen çamurun çaylağın içinde debelen, onlar gelsin yarısını alsın götürsün. Dikilip kala kalıyorsun, adamın öyle bir zoruna gidiyor ki…
** Möhrali **
Asık surat öfke dolu çatık kaş
Düşman gibi bakıyordu Möhrali
Erkeksen onunla birazcık dalaş
Karakola sokuyordu Möhrali
-
Ummadığın anda çıkıp gelirdi
Kara karıncayı arar bulurdu
Yaprak bile kımıldasa bilirdi
Vaziyeti çakıyordu Möhrali
-
Zannedersin kuzu kessen karnı tok
Yollarına altın serpsen gözü yok
Kafayı bir taksa artık sebep çok
İnsanları yakıyordu Möhrali
-
Kurum kurum kurulurdu bir çalım
Tavırlar öfkeli gözlerde yalım
Öyle bir Nemrut’tu öyle bir zalım
Ortalığı yıkıyordu Möhrali
-
Herkes diyordu ki sakın ha şaşma
Ne yaparsa yapsın sabırdan taşma
İtle dalaş Möhrali’ye bulaşma
Zira haklı çıkıyordu Möhrali
-
Bir gün bir çukurda yatar buldular
Mühür yanındaydı emin oldular
Oraya jandarma savcı doldular
Yiril yiril kokuyordu Möhrali
-
Suat Zobu
**
Bitti mi?
Bitmedi. Şirket hissesini aldıktan sonra sana kalan pirici gurutacaksın. O mevsimde de gurumuyor ki..! Habire yağmur yağıyor. Guruyunca motura yükleyip Tosya’ya götürüyorlar. Köyde satarsan daha ucuza gidiyor. Tosya’da çeltik fabrikaları varmış. Orada kabuğundan ayırttırıp öyle satıyorlar. Yüzde 50-60-70 verim veriyormuş. Taneler ne kadar dolgun olursa yüzdesi de o kadar yüksek işte. Mostrası orada çıkıyor. 10-15 gün Tosya’da sıra bekleyip, pirici satıp, işini halledip geliyorsun köye.
Sonuçta eline geçen 3 kuruş. Allah bereket versin gene de ne yapacaksın...
Amaniiiin lafı çok uzattım. Nerdeyse sığır gelecek. Bu kadar yeter. Başka zaman da başka şeyler anlatırım. Bizim derdimiz anlat anlat bitmez anam.
Şindilik başka diyeceğem yok. Baki selamlar.
Kestane kebap, acele cevap..
Seni candan seven arkadaşın.
KÖYÜMÜZDE KULLANILAN AMA MAALESEF UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ BAZI KELİMELER.BU ve DİĞER YAZILAR İÇİN DE SÖZLÜKBizim orada kullanılan (Çorum/İskilip) ama maalesef unutulmaya yüz tutmuş bazı kelimeler.
A
Abov: hayret nidası
Ağa: baba,
Ağca: beyaz,
Ağnanmak: yuvarlanmak, at, eşek gibi hayvanların yuvarlanması,
Aha: işte,
Ahacık: işte burda
Alaçık: ağaç dallarıyla iskeleti kurulmuş ot, çul, kilimle örtülü çadır. (Alacık)
Alma: elma
Amaa: şaşırmak
Ambar: hububat deposu,
Anadut: buğday ve benzeri ekin destesini remorka veya başka bir araca yüklemede kulanılan üç kollu harman aleti. Tarım aracı,
Annacı: karşısı Örn: Annacıma gel, tam annacında
Aş: yemek
Aşamınan: akşamleyin
Avu: zehir
Ayakyolu: tuvalet
B
Baba çıkasıca: sinirlenilen kişiye söylenen söz
Badal: merdiven basamağı
Bahraç / bakraç: bakırdan küçük kova
Balak: manda yavrusu
Baldırcan: patlıcan
Bardak: çam ağacından oyulmuş 7-8 litrelik su kabı, seneğin küçüğü. "eski çamlar bardak oldu" deyimi buradan gelmektedir. Şimdi ise bardak su bardağı-çay bardağı olarak algılanmaktadır. Su içmek için kullanılan bu günkü bardak yerine "tas" kullanılmaktaydı,
Batman: yaklaşık 20 litrelik sıvı ölçü birimi,
Bayak: az önce bayakdan: biraz önce
Bazlama: sacda pişirilen yuvarlak ekmek
Bekit: kapat, ört
Belermek: gözleri büyüterek öfkeyle bakmak,
Bıldır: geçen sene,
Bıza' : buzağı
Bibi : uzaktan kadın akraba,
Bicimcik: azıcık, az olan şey
Biçki : testere türü
Biley taşı : kesici araçları iyeleyen alet
Biz : delik delmeye yarayan alet,
Bostan : kavun, karpuz tarlası
Boyunduruk : çift süren hayvanları birlikte yürüten ağaç çember
Boz : 1- sürülmemiş toprak, 2- renksiz, gri renkte olan, bomboz: rengi atmış, bomboz olmuş: hastalıktan rengi iyice sararmış.
Böğür: yan taraf, vücudun yan tarafı, böbreklerin olduğu kısım
Börtletmek: bir şeyi haşlamak
Börü : zehirli bir örümcek türü,
Bucaklık: evde kap kacak konulan yer,
Bulamaç: undan yapılan cıvık yiyecek
Bundan keyli : bundan sonra,
Buymak: çok üşümek,
Büngüldemek: suyun yerden fokurdaması,
Bürgü: yemeni,
C
Cahal : cahil, tam yetişmemiş, delikanlı
Camış : manda
Canavar: kurt
Candarma: jandarma
Cerek: uzun ince ağaç, uzun boylular için de kullanılır
Cıbır: parasız, pulsuz
Cılga : patika-keçi yolu,
Cıncık: camdan yapılmış eşya,
Cırcır: fermuar
Cırcır olmak: İshal olmak
Cimciklemek : çimdik atmak, çimdiklemek
Cirpeden: hızlıca, birdenbire
Cof cof : süs
Culuk: hindi
Cuvara: sigara
Cüce : civciv
Cücük: civciv
Ç
Ça'al: küçük taşlardan oluşan yığın.
Çalhama : yoğurtla ayran arası kıvamdaki yoğurt,
Çandı : evin, ambarın köşesi
Çapıt : bez parçası
Çarkıt: bozuk - külüstür,
Çatal kapı: bahçeli evlerin dış kapısı
Çebiş : bir yaşındaki erkek keçi,
Çemkirmek : 1 . Birine karşı gelmek, sert cevap vermek. 2 . Halk ağzında köpek kesik kesik havlamak.
Çıngı: kıvılcım,
Cıvıtmak: oyunbozanlık
Çiğit: çekirdek
Çilermek: su sızması,
Çimmek: yıkanmak
Çinilemek: çınlamak,
Çor: hastalık,
Çöğdürmek: küçük abdest yapmak (özellikle çocuklarda)
Çöğmek: yana yatmak,
Çökelik: evde yapılan bir peynir türü,
Çömelmek: dizlerinin üstüne çökmek
Çömütmek: çömelmek,
Çördük : armutun küçüğü
Çörtleğen / çörten: pınarlarda ve çatılarda su akan yer,
D
Dalmak: bir yere girmek
Dam kürümek: ahırı süpürmek
Dam: ahır, çatı
Darı: mısır tanesi
Demrağ: egzema
Deze: teyze
Dıhım: Lokma
Dıldıbız : fakir
Dibek: ağaçtan yapılmış havan, sohu
Dinelmek: ayakta durmak dirgen : harmanda sapları yayan çatallı araç
Dolama: parmağın iltihaplanıp şişmesi
Donyağ: içyağ - çok soğu insanlar için de kullanılır -
Dölek: düzlük,
Döş : göğüs
Döven : düven,
Duluk: avurt
Duncukmak : nefessiz kalmak, somurtmak,
Dürzü : (aslen bir mezheptir) aşağılamak için kullanılır
Düve: bir yaşındaki dişi inek yavrusu,
Düven: harmanda traktör, at veya öküzle çekilen, ekinleri ezip saman yapmaya yarayan, aralıklarla kesici taşlar monte edilmiş kızak
E
Eci: kız kardeş, bacı, abla,
Ecicik : azıcık, bir tutam ekti: yiyecek konusunda yüzsüzlük yapan
Ellağam : herhalde, galiba
Ellik: ekin biçerken el parmaklarına takılan ağaç parmaklıklar.
Emişik: bir memeden emen kardeş olmayan yavrular.
Emme : ama
Emmi: amca
Empirme: kadın elbise kumaşı.
Enek: misket, bilye
Enik: kedi, köpek yavrusu
Enteri: zıbın, elbise
Erişmek : (meyvalar için) olgunlaşmak
Erze: kapıyı kapalı tutmaya yarayan demir
Evlek: ekin ekerken ayrılan bölüm,
Evmek : acele etmek
Evrağaç/evirgeç: ekmek çevirmeye yarayan uzun yassı tandır değneği,
Eyy: efendim
Eze: vücut, beden
F
Fağrimek : yaşlanmak, ihtiyarlamak
Felfecir okumak : gözlerin fıldır fıldır dönmesi
Ferik : piliç
Fırıldak: oyuncak, kendisine güvenilmeyen, sahtekar
Firik : kızarıp olgunlaşmaya başlayan buğday başaklarının ateşte kavrularak yenmesi,
Fişne: vişne
G
Garipsemek: özlemek,
Gedik: dişleri dökülmüş olan,
Gerneşmek: gerinmek,
Gı : erkeğin kadına seslenişi
Gıdık : çene altı
Gidişmek : kaşınmak
Gobel : erkek çocuğu,
Gocuk : kış giysisi
Godek / güdük: kısa
Göğ böğrülce : taze fasulye
Göğermek : yeşermek
Göğsemek : hayvanların çiftleşmeye hazır olması
Gök: yerine göre mavi-yeşil,
Göynümek : olgunlaşmayı da öte geçmek
Guguk : kuş türü
Gunnamak: eşeğin, köpeğin doğurması,
Gurk: yavru için yumurtaya basan ya da yeni civcivleri olan tavuk.
Guvermek: yeşermek,
Güğüm: bakırdan yapılan büyük su kabı, helke
Günnük : yevmiye
H
Hağ: sırtta taşınan büyük sepet,
Hamut: çift süren öküzün boynuna takılır,
Hapaz: avuç
Haral : büyük kıl çuval,
Hayat : avlu
Hazetmek / hazitmek : beğenmek, hoşlanmak
Heçlemek: bozmak, atılacak hale getirmek, berbat etmek
Hedik : haşlanmış buğday
Helke : su kabı,
Hergele: işsiz sapsız, yaramaz insanlar için söylenen söz.
Heşlenme: boşa gitme
Hırka: eskiden kadınların giydiği folklorik bir giysi.
Hızar : ağaç biçen biçki
Hinkirmek: sümkürmek,
Holluk : fol
Horanta : çoluk-çocuk
Hörüklemek: bir şeyi ağzına kadar doldurmak,
Huysukma: tedirgin olma, çekinme, huylanma
Hürü: huri
I
Irakı: rakı
Iramazan: ramazan
Irbık: ibrik
Irza: rıza
Isıcak: sıcak
Islağaç : yufka ekmek pişirirken çevirmeye yarayan yassı tahta
Islama : ekmek ıslama
Ismarış: sipariş
Işgın: fidanın sürgün kısmı - filiz,
İ
İbrik : abdest almaya yarayan su kabı,
İdare: gazyağı ve fitil kullanılarak kullanılan camsız aydınlatma aracı.
İkileme : tarlayı ikinci kez sürme
İleğen : leğen
İlergün/ürelüğün: dünden önceki gün
İlistir: delikli süzme kabı
İliye: öyle değil mi
İrilik : samanın irisinin konulduğu yer,
İt dirseği : göz kenarında çıkan bir kabarcık
İya’ : kaburga kemiği,
K
Kabak : kabak, kel
Kalbur: elekten büyük olan eleme aracı.
Kamaşmak : mayhoşluk
Kanara: yemekten başka bir şey düşünmeyen işe yaramaz kimse, lüzumsuz işlerle uğraşan
Keyli : artık
Kıbraşma: kıpırdama, hareket etme
Kıran giresice: ilenç (salgın hastalık bulaşsın inşallah)
Kıran: toplu ölümlere sebep olan hastalık.
Kademsiz: şansız, talihsiz, uğuru olmayan
Kaktır: ittir.
Kapçık : kabuk
Karavuk : baharda toplanarak yenilen ot,
Kaş : uçurum, tepe sırtı
Kaşıklık : kaşık konulan askılı tahta kap,
Katık: yoğurt, ayran,
Kaynata: kayınpeder
Kekil: yeni gelinlerin kulak yanlarında kesilerek şekil verilen saç
Kele: pekiştirme sözü,
Kelem : lahana
Kemre: hayvan gübresi
Kendigelen: yere dökülen tahılın ertesi yıl kendiliğinden bitmesi,
Kertmek: oymak, işaret koymak kes: samanın incesi yendikten sonra, yemlikte kalan iri kısmı
Kesek: tarlanın sürülmesinden sonra oluşan iri toprak parçaları.
Keskenmek: atacakmış gibi, vuracakmış gibi yapmak,
Keş: yağsız peynir
Kımçıtmak: keserken koparmak,
Kır: yazı-yaban,
Kıran girmek: bitmek sona ermek, salgın hastalık
Kırık: kadınların yabancı erkek dostu
Kırklık: koyunların yününü, keçilerin kılını kesmede kullanılan bir tür makas
Kırkmak: kesmek
Kırmaşmak / kıpraşmak: kımıldamak,
Kısrak: dişi at
Kıyak yapmak : iyilik yapmak, torpil geçmek
Kirez: kiraz
Kişkişlemek: kışkırtmak,
Kostak: forslu olan,
Kömbe: alttan ve üstten odun ve tezek ateşiyle sinide pişirilen mayalı çörek
Kömüş: manda,
Kösüre : kesiçi araçları iyeleyen bir alet , bileği
Köynek: atlet yerine kullanılan iç çamaşırı,
Kuruluk: yüksekçe yer
Kuytuk: çukurca yer
Külek: buğday ölçü birimi, kavanoz şeklinde kap, küçük yağ fıçısı,
Külük: balyoz,
Küpür: süpürünce çıkan toz toprak,
Küskü: sopa
Kütük: ağaç gövdesi, kısa, bodur
L
Türkçede L ile başlayan kelime pek yoktur.
Leğen: abdest alırken suyun döküldüğü kap,
Lök: gaz lambasının cam takılan kısmı
Löküs: lüks( gaz yakıtlı aydınlatma aracı)
M
Ma'da : başka
Madara: rezil olma, alay konusu
Madeniz: maydanoz
Mağza : bodrum kat odası
Mahana : bahane
Mal: büyükbaş hayvan, ayrıca mal, mülk
Malak: Manda yavrusu
Malama : savrulmaya hazır samanla tane karışımı yığın,
Malamat : rezil,
Maşalama : bahçede sebze ekmek için ayrılan küçük bölümler,
Meccanen: bedava, beleş
Meğsimek: mühimsemek, önemsemek, değer vermek
Misir: mısır
Mostra: gerçek, gerçek yüzünün ortaya çıkması.
Motur: traktör
Musmul: mundar olmayan - temiz,
Muzur: yaramaz, yaramaz işler yapan
Münkürcü: iyilik bilmez , nankör.
N
Nacak: küçük balta
N’oldum delisi: konumu, durumu değişince havalara giren insan.
Nahal : nasıl
Narasın: ne arasın (narasın gız anam yok)
Niyittin : ne yaptın
Nodul : ucunda çivi olan sopa, övendere
O
Ocaklık : eski evlerde ateş yanan yer
Okka: bir kilogramdan biraz fazla ağırlık ölçüsü
Oklağa: oklava
Okuma: davet, davetiye
Ö
Ödüm koptu: çok korktum
Öğnük: önlük
Öğörsemek : ineklerde çiftleşme arzusu
Öndere: ucu çivili uzun sırık, övendere
Önlük: kadınların ev işi yaparken önlerine taktıkları bez,
Örklemek: bağlamak
Ötüğün: öteki gün, önceki gün
Övendere: nodul,
Özemek: bir şeyi fazla uzatmak, yoğurt vb malzeleri cıvıklaştırmak
P
Palaspandıras: hazırlıksız, alelacele ile hareket etmek.
Pantul: pantolon
Parpı: şifalı çamur
Paya: havalı, cakalı
Pece: baca,
Peşkir: el havlusu
Pınsık: (ateş için) bir türlü alev almayan, habire tüten, pasif
Pırtmak: hızlıca kopmak, ayrılmak, kaçmak,
Pinnik: kümes,
Poğsumak: buharlanıp ıslanmak
Pörtleme: dışına taşma
Pu’ar: pınar, su yalağı, çeşme
Pürtük: küçük parça
R
Türkçede R ile başlayan kelime pek yoktur.
S
Saban: çift sürmeye yarayan tarım aleti,
Sac ayağı:
Sacayağı: üzerinde yemek pişirilen üç ayaklı demir
Saçkı: tandırda yakılan ot,
Saçma: serpme
Sahan: tabak,
Sahanlık: tabak konulan yer,
Sallı: ağır
Sap yiyip, saman sıçmak: ne dediğini bilmeden saçma sapan konuşmak.
Sap: ekin sapı/iri saman,
Seğirt: koş
Seki: oturak,
Seklem: (kıl çuval), silgi (banyo havlusu),
Sekmen: zeminden 30-40 cm yükseklikteki yer
Sene: yıl
Senek: çam ağacının kütüğünden oyulan, tarlalara su içmek için götürülen, yaklaşık 20 litrelik su kabı,
Senit: üzerinde hamur açılan, meyve, sebze doğranan tahta tabla.
Sergen: raf
Siğme: akıtma, işeme
Sini: büyük tepsi
Sinsin: ateş çevresinde oynanan oyun
Sohum: yufka ekmekten yapılan, sulu yemek almaya yarayan kaşık gibi parça
Sokranmak: homurdanmak,
Soku: bulgur, keşkek dövülen dibek
Sokum-sohum: yufka ekmeğin kaşık gibi kullanılması,
Somak: mısır koçanı
Sorutmak: yüzünü ekşiterek oturmak
Söbe: tam yuvarlak olmayan
Sündürme: uzatma
Sütlük: eskiden yemek, yoğurt ve yağ gibi yiyeceklerin koyulduğu yer.
Süzme: bez ile süzülmüş yoğurt
Ş
Şafak: alın
Şaplak: şamar
Şepit: bazlama ekmeği
Şıvgın: sürgün, ince dal
Şilepe: yapış yapış
Şindi / şindik: şimdi,
Şipit: terlik,
Şippedenek: hemencecik
Şirevit: üzümlerin pekmez yapmak için doldurulduğu, çıkan şıraların alt yanındaki bir delikten boşaltıldığı ağaçtan yapılma v harfi şeklinde olan 2,5 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğine ve 80 cm yüksekliğinde at arabası veya kağnı ile taşımaya uygun, üstü açık olan depo,
Şişek: kısır koyun,
T
Talla: tarla
Tas: bardak anlamında da kullanılır, çukur tabak anlamında da
Tataram: üşütme sonucu mide ekşimesi, mideyi bozmak, kusmak
Tavatır: çok iyi, güzel
Tekecen: baharda toplanarak yenilen ot,
Temek: ahırdan hayvan dışkılarının atıldığı delik, küçük pencere,
Tengdirmek: ortadan kaybolmak, ölmek, elden çıkarmak
Tepik: tekme
Tınaz: saman yığını,
Tınaz: harman düvenler tarafından dövüldükten sonra yığılan saman ve tanelerin karışımı olan yığın.
Tıngır: kova,
Tokaç: çamaşır yıkarken, çamaşırları dövmeye yarar ağaçtan gereç
Toklu: bir yaşındaki koyun yavrusu,
Tomruk: kalın ağaç
Topalak: domates
Tuğmen: kuşlarda ibik,
Tummak: suya dalmak,
Tumman: eskiden bezden yapılmış genelde kadınların giydiği pantolon biçimli giyecek,
Tülemek: kuşların tüy çıkarması, mecazi: maddi bakımdan iyi duruma gelmek,
Tünek: tavukların tünediği yer,
U
Uçuklama: dudakta kabarcık oluşması
Uğra: un
Urba: giysi
Ü
Üç etek: folklorik giysi, yöresel giysi
Üğrün üğrün: gizli, gizli
Üleş: pay, leş
Ünnemek: çağırmak
Ürelüğün: ileri gün, geçen gün,
Ürümek: havlamak (köpek ürüyor derler)
Ürüya: rüya
Ütelemek: tavuk, hayvan tüylerini ateşte yakmak, ot/ekin dallarını ateşte yakmak,
V
Verep: yamaç,
Y
Yaba: harman savurmaya yarayan tarım aleti,
Yad: yabancı, el
Yal: kedi ve köpeklere verilen un ve su karışımı yiyecek.
Yalak: hayvanların su içtikleri kap
Yağlık: mendil ya da iş yaparken boyuna bağlanan bez
Yapak: bayanlarda saçların taranmamış hali, yapaklı
Yavsu: inek at gibi hayvanlar üzerinde yaşayan bir asalak canlı.
Yaykamak: çanak, tabak gibi kaplara su tutmak, durulamak.
Yazı: tarla - yeryüzü,
Yelikmek: şımarmak
Yellenmek: yokuş aşağı iniş esnasında hızlanmak, ayrıca gaz çıkarmak
Yel-yepelek: hazırlıksız alelacele hareket etmek
Yemlik: 1- baharda toplanarak yenilen ot,
Yemlik: 2- hayvanların yem yediği oluk,
Yırak: uzak,
Yiğnik: hafif
Yirik: yırtık
Yoha / yuha: sığ
Yoz: yabani
Yumak: yıkamak,
Yunacak: pis, dinsiz,
Yunmak: yıkanmak-çimmek,
Yüklük: evde yatak yorgan konulan yer,
Yülümek: kazımak, tıraş etmek,
Yüssük: yüzük
Z
Zabın: fakir, çaresiz
Zağar: köpek
Zeklenmek: alay etmek, alaylı taklit yapmak,
Zevzek: geveze
Zı’armak: oyunbozanlık,
Zıbın: kadınların giydiği basma entari
Zıkkım: zakkum
Zımzıklamak: yumruklamak
Zırzop: elde avuçta durmayan insan.
Zikke: hayvan ipi bağlamaya yarayan demir kazık.
Zilli: biraz hareketli ve oynak kız çocuklarına söylenir.
Zükkem: nezle
.
. Suat Zobu