Anamgil
dört bacılardı. Erkek kardeşleri yoktu. Pancarlık’ta Ana bir baba ayrı bir
dayımız vardı ama. Üveydi sonuçta. Belki de uzak olduğu için gerçek bir dayı
tadı yaşamadık biz. Eh işte.
En
büyükleri Rahmetli Satı Teyzem, sonra Rahmetli Anam Emine (Anama Gökkuş da derlerdi),
sonra Mafile Teyzem, en küçükleri de Ümmühan Teyzem.
Ümmühan
Teyzemin kulakları sağır. Duymuyor yani. Yedi yaşında menenjit geçirmiş. Hani
şu Aşık Veysel’i kör eden menenjit var ya ondan. O menenjit illeti ya öldürür yada
vücutta kalıcı bir hasar bırakırmış. Ümmühan Teyzem ölmemiş ama sağır olmuş.
Ben
beni bildim bileli teyzemin kulakları duymaz. Ahraz değil. Biz onunla çok rahat
konuşur, anlaşırız. Yedi yaşına kadar öğrendiği Türkçesiyle.. Söylemek istediğimiz
kelimeyi yavaş yavaş söyler o da dudak hareketlerimizi okuyarak söyleneni
tekrar eder, doğru kelimeyi yakalayınca da başımızı sallayarak onaylarız. Böylelikle
çok rahatça konuşur anlaşırız.
Diğer
kardeşlerinin çocukları olan bizler kendisini çok severiz. Hepimizde onun yeri
özel ve ayrıdır.. Evi bizim eve yakın olduğundan mıdır bilmem diğer teyzelerime
göre daha bir candan davranır bize.
Sonradan icat olan şeylere kendince bir isim koymuştur ve o şekilde de devam eder. Mesela
arabaya “YASTI” (YASSI anlamında) diyor. Hiç de fena isim değil aslında yastı.
Enteresan
olan yedi yaşına kadar olan zamanda öğrendiği ve konuşurken kendi sesini bile
duymadığı halde telaffuz bozukluğunun olmaması. Yaklaşık yetmiş yıl yurt
dışında kalsanız, (kendi konuştuğunuzu bile duymadan) sadece kendiniz konuşsanız ve
hiç Türkçe konuşma duymasanız telaffuzunuz ister istemez bozulmaz mı? Bence
müthiş bir zekâya sahip Teyzem.
Pişirdiği
yenir, evi barkı tertemizdir. Ana yarısı.
Allah’ım
sağlıklı ömürler versin inşallah.
Suat Zobu
.